İKİ BAŞLIKTA PARİS ANLAŞMASI’NIN ONAYLANMASININ ARDINDAN ÜLKEMİZİN ÇEVRE VE İKLİM POLİTİKALARI
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (United Nations Convention on Climate Change) Taraflar Konferansında 12.12.2015 tarihinde kabul edilen Paris Anlaşması, Türkiye Cumhuriyeti adına 22.4.2016 tarihinde imzalanmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 6.10.2021 tarihli ve 7335 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunmuş ve söz konusu kanun 7.10.2021 tarihli ve 31621 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bilindiği üzere iklim değişikliği, ulusal sınırların ötesine geçen küresel bir acil durum olarak her düzeyde uluslararası işbirliğine ve koordineli çözümlere ihtiyaç duyulan bir konudur. Paris Anlaşması, temiz enerjiye geçişte küresel ölçekte yol gösterici ve iklim değişikliği konusunda ilk çok uluslu anlaşma özelliğine sahip olup ilgili tüm politik kararlarda, iş ve yatırım davranışlarında değişikliğe gidilmeyi zorunlu kılmaktadır. Anlaşma önümüzdeki on yıllar boyunca bu alandaki küresel çabalara rehberlik edecek bir çerçeve oluşturmuştur. Bu nedenle Paris Anlaşması’nın onaylanması, Ülkemizin iklim değişikliğine karşı mücadelede küresel işbirliğine dâhil olması bakımından önem arz etmektedir.
1. Paris Anlaşması Ne Getiriyor?
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin uygulama araçlarından ilki olan, 1995’te kabul edilen ve 2005’te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’ne, Ülkemiz de 2009 yılında taraf olmuştur. Protokol’ün geçerliliği 2020 yılı itibariyle sona ermiştir. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin ikinci ve güncel uygulama aracı ise 2020 sonrası iklim değişikliği rejimini düzenlemeyi amaçlayan Paris Anlaşması’dır.
Paris Anlaşması’nın 2. maddesinde tüm uluslara rehberlik edecek hedefler ortaya konulmuştur. Bu çerçevede Anlaşma’nın uzun vadeli hedefi, (a) endüstriyelleşme öncesi döneme kıyasen küresel sıcaklık artışının 2°C’nin olabildiğince altında (mümkünse 1,5°C derece seviyesinde) tutulması ve sıcaklık artışını sanayileşme öncesi dönemdeki seviyelerinin 1,5°C üzeri ile sınırlandırılmasıdır. Diğer hedefler ise (b) gıda üretimini tehdit etmeyecek şekilde, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlayabilme kabiliyetini artırmak, iklim değişikliğine direnci geliştirmek ve düşük emisyonlu kalkınmayı teşvik etmek ile (c) finans akışlarını, düşük sera gazı emisyonları ve iklim değişikliğine dirençli kalkınmaya yönelik eğilimle tutarlı hale getirmek olarak sıralanmıştır.
Paris Anlaşması’nda sera gazı emisyonlarının azaltılmasına katkıda bulunmak ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek amacıyla tarafların gönüllülük esasına göre dâhil olabilecekleri bir mekanizma oluşturulmuştur. Diğer bir deyişle, Anlaşma’ya taraf ülkeler, anlaşmanın öngördüğü bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için katkı hedeflerini Ulusal Katkı Beyanları (Nationally Determined Contribution/NDC) ile kendileri belirlemektedir. Bu çerçevede taraf ülkeler, ulusal şartlarına göre emisyonların azaltılmasında nasıl ve ne zaman taahhütte bulunacaklarını kendileri belirlemekte ve Anlaşma kapsamında söz konusu taahhütler dört şekilde yapılabilmektedir:
(a) Mutlak Azaltım: Belli bir yıldaki emisyon seviyesi referans alınarak, hedef yıldaki emisyonların bu seviyenin altına indirilmesidir.
(b) Tavan Emisyonu Yılı: Ülkelerin ulusal emisyonlarının en üst seviyeye ulaşacağı yılın belirlenerek bu yıldan itibaren emisyonların azaltılmasıdır.
(c) Referans Senaryodan Azaltım: Ülkelerin mevcut politikaları altında atmosfere salınan sera gazı emisyon miktarının referans seviye kabul edilip, emisyonların bu seviyenin altına indirilmesidir.
(d) Emisyon Yoğunluğu Hedefi: Ülkelerin birim ekonomik çıktı başına ürettikleri emisyonların belli bir seviyeyi aşmayacağına ya da bu yoğunluğun azaltılacağına dair açıkladıkları hedeflerdir.
Paris Anlaşması, tüm ülkelerin emisyonlarını azaltmak ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlamak için birlikte çalışma taahhütlerini içermekte; ülkeleri zaman içinde taahhütlerini güçlendirmeye çağırmaktadır. Bu çerçevede Anlaşma zorlayıcı olmaktan ziyade taraf ülkeleri daha iddialı hedefler belirleme konusunda teşvik etmeye dönük düzenlemeler getirmektedir.
Öte yandan Paris Anlaşması, izleme ve durum değerlendirmesi yapılmasını amaçlayan dinamik bir mekanizma öngörmektedir. Anlaşma uyarınca, her ülke Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak için sera gazı emisyonlarını azaltmaya dönük olarak üstlendiği katkıyı belirlemeli, planlamalı ve düzenli olarak raporlamalıdır. Söz konusu mekanizma, bir ülkeyi belirli bir tarihe kadar belirli bir emisyon hedefi koymaya zorlamamakta, ancak her hedefin önceden belirlenmiş hedeflerin ötesine geçmesi beklenmektedir.
Anlaşma, gelişmiş ülkelere, ülkelerin iklim hedeflerinin şeffaf bir şekilde izlenmesi ve raporlanması için bir çerçeve oluştururken, iklim değişikliği etkilerini azaltma ve uyum çabalarında gelişmekte olan ülkelere yardımcı olmaları için bir yol sağlamaktadır. Bu çerçevede Paris Anlaşması’nın üzerinde önemle durduğu kavramlardan biri “şeffaflık” olup Anlaşma’nın 13. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre, Paris Anlaşması ile tarafların farklı kapasitelerini göz önünde bulunduran ve ortak deneyimi temel alan bir esnekliğe sahip, eylem ve desteklere yönelik geliştirilmiş bir şeffaflık çerçevesi oluşturulmuştur.
Bu ilke çerçevesinde taraf ülkeler, uzun vadeli hedeflere yönelik toplu ilerlemeyi değerlendirmek için 2023 yılından itibaren her 5 yılda bir toplanmayı, tarafları ulusal olarak belirlenen katkılarını güncelleme ve geliştirme konusunda bilgilendirmeyi, iklim eylemini nasıl uyguladıkları konusunda birbirlerine ve kamuoyuna rapor vermeyi, üçlü bir şeffaflık ve hesap verebilirlik sistemi aracılığıyla anlaşma kapsamındaki taahhütlerine yönelik ilerlemenin takip edilmesini kabul etmişlerdir.
2. Paris Anlaşması’nın Onaylanması Türkiye İçin Ne Getirmektedir?
Türkiye Anlaşma’yı, “hakkaniyet, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreli kabiliyetler” temelinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin Taraflar Konferansında kabul edilen bazı kararları hatırlatarak; Paris Anlaşması’nı gelişmekte olan bir ülke olarak ve ulusal katkı beyanları çerçevesinde, Paris Anlaşması’nın ve mekanizmalarının ekonomik ve sosyal kalkınma hakkına halel getirmemesi kaydıyla uygulayacağını beyan ederek onaylamıştır.
Bu çerçevede Türkiye, Paris Anlaşması’nı “gelişmekte olan bir ülke olarak” ve “ulusal katkı beyanları çerçevesinde”, “Anlaşma’nın mekanizmalarının ekonomik ve sosyal kalkınma hakkına halel getirmemesi” kaydıyla onaylamış bulunmaktadır.
Türkiye öncelikle Anlaşma’nın yürürlüğe girmesi ile birlikte mevcut politikalarını sürdürdüğü takdirde atmosfere salacağı sera gazı miktarını referans seviye kabul ederek emisyonları bu seviyenin altına indirmeyi taahhüt etmiştir; dolayısıyla “Referans Senaryo’dan Azaltım” taahhüdü veren ülkeler arasında yer almaktadır. 20 Eylül 2015 tarihinde, 2030 yılı itibariyle gerçekleşmesi öngörülen sera gazı azaltım hedefine ilişkin Niyet Edilen Ulusal Katkı beyanı %21’e varan artıştan azaltım olarak açıklanmıştır. Anlaşma’nın onaylanmasının ardından Türkiye’nin bildirilen ulusal katkı beyanını gerçekleştirmeye dönük ülke içi azaltım tedbirlerini uygulamaya koyması gerekmektedir. Söz konusu hedefler 5 yılda bir gözden geçirilecek ve yeniden bildirim yapılacaktır.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki Ülkemiz tarafından Anlaşma’nın gerektirdiği uyum politikalarının izlenmesi halinde Avrupa Birliği ile yapılan ihracatımızın zarar görmesi engellenmiş olacaktır. Zira Kasım 2019’da yayınlanan Avrupa Yeşil Mutabakatı (Europen Green Deal) ile başlatılmış olan dönüşüm ve yeşil Pazar olarak anılan yeni düzen çerçevesinde, Avrupa Birliği tarafından Dünya Ticaret Örgütü kurallarına uygun olarak iklim politikaları konusunda gerekli adımları atmayan ülkelerden ithal edilecek enerji ve karbon yoğun ürünlere sınırda karbon vergisi uygulanacağı belirtilmiştir. Uyum politikalarının uygulanması 2020 yılında Türkiye ihracatının %42’sinin Avrupa Birliğine yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda Ülkemiz açısından büyük önem arz etmektedir. Üretim, tüketim ve geri dönüşüm süreçlerinin yeni baştan tasarlanmasını gerektiren bu süreçte uyum politikalarının uygulanması ve dönüşüm politikalarının yürütülmesi ise kamu sektörünün ve iş dünyasının birlikte hareket etmesini gerektirmektedir.
Öte yandan Avrupa Birliği’nin ve diğer uluslararası kuruluşların iklim değişikliği alanında yeni finansman imkânları yaratmış olması karşısında, Anlaşma’nın onaylanması ile söz konusu finansman kaynaklarından faydalanılması da söz konusu olabilecektir.
Ayrıca Paris Anlaşması’nın onaylanmış olması, birçok ülkenin karbonsuzlaşma politikaları, karbon nötr olma hedefleri ve yeni bir ekonomik düzene yol alınması çalışmaları göz önünde bulundurulduğunda Ülkemizin de bu yeni düzende yerini almasını ve bu yeni düzene adapte olmasını sağlayacaktır. Zira bu ekonomik düzende yol alan ülkeler, kendileriyle ticari ilişkileri olan ülkelerin de dönüşmesini ve bu yeni düzene uyum sağlamasını beklemektedir. Söz konusu ülkeler ile ticari ilişkilerin sürdürülebilmesi de Ülkemizin bu uyum politikalarını uygulamasına ve dönüşüm politikalarının yürütülmesine bağlıdır.
Detaylı bilgi ve hukuki destek için info@bosca.av.tr adresinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.
© 2021 BOSCA Hukuk
BOSCA Hukuk, Türk ve yabancı müvekkillerine hukukun her alanında hizmet vermektedir. Bu yazı, Türkiye’de hukuk alanındaki güncel gelişmeleri müvekkillerimiz ve diğer ilgililer ile paylaşmak amacıyla hazırlanmış olup, hukuki görüş veya tavsiye teşkil etmez. Gerektiğinde özel hallerde, hukuki tavsiye alınmalıdır.